(Bir bataklığın kurutulmasının hikayesi)

Uzaktan görünen minareleri ile şirin bir Anadolu beldesi görünürken kulağımda selefim Ramazan hocamın sözleri vardı: “İyi hoş bir yerdir ama küçücük ilçede beş tane gazino vardır.” Yarabbi nasıl bir yere geliyorum, bilmiyorum. Ama geldiğim ilçede tek bir camii ve 2 kişi olan cemaata göre burası daha iyidir, diye düşünüyorum. En azından beş camisi vardır, cemaati vardır, hasbihal edilecek, konuşulacak, sohbet edilecek kimseler vardır.
Eskiden medreselerin, alimlerin ve fakihlerin bulunduğu bir yer olmasından olsa gerektir fakihli adıyla anılan ilçede, şimdi de bu fakihlerin evlatları vardır diye teselli buluyorum. Algıda seçicilik olsa gerek, ilk dikkatimi çeken şey uzaktan gördüğüm minareler idi. Zira geldiğim ilçede bir cami vardı, bir imam, bir müftü bir müezzin bulunuyordu. Şimdi geldiğim ilçede beş camii vardı ama maalesef beş tane de gazinosu vardı. Beş tane bataklık ve beş tane gül bahçesi. Tebliğ ve irşad için bir şeyler yapmak gerekirdi. Sadece iyiliği anlatmak, iyileri adres göstermek yetmezdi. Bataklık merkezlerini de kurutmak gerekirdi. Zaten bunun daha önemli olduğunu da göreve başladıktan sonra daha net görmeye başladım. Zira hangi Kur’ân Kursu’na gitsem, kursa gelen kadınlar “hocam ne olur, eşlerimiz için de bir şeyler yapın. Onlar da Kur’ân öğrensinler, onlar için de Kur’ân Kursu açın” diyorlardı.
İmam-hatip arkadaşlarımız ile bir araya gelip bu konuda neler yapabileceğimizi konuştuk. Farklı görüşler ortaya konuldu. En son, bu gazinolara giderek sahipleri ile konuşmak ve onları bu bataklıkları kapatmaya teşvik etmek konusunda mutabık kalındı. İlk etapta “bunu yapsak bile bir şey değişmez” düşüncesi vardı. Ancak en azından “biz tebliğ ve irşad vazifemizi yaparız, hidayet ise Allah’tandır” diyerek yola çıktık. Tebliğ vazifesi için dahi olsa gazinoya gitmemiz doğru olur muydu, halk dedikodu yapmaz mıydı acaba endişeleri de yok değildi. Her şeye rağmen biz vazifemizi yapmakla mükellefiz, bu konuda kınayanın kınamasından korkacak değildik.
يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. [Maide, 54]
Konuyu aynı zamanda ilçede faaliyet gösteren sivil toplum yetkilileri ile istişare ettikten sonra kaymakam beye de bilgi vereyim dedim. Kaymakam beye konuyu açtım. Çok olumlu yaklaştı ve hatta kendisi de bu buluşmada bulunmak istedi. Bunun üzerine gazino sahibinden randevu almak suretiyle gittik. Hoş-beş, çay ile devam ederken konuya bir şekilde giriş yapayım diyerek dünya meşgalesi iş güç, rızık endişesi, helal ve haram, rızık konusuna söz geldi. Tam zamanı deyip “bu yapmış olduğunuz iş helal rızık getirmez, haram bir rızık ile neden çocuklarınızı, ailenizi besliyorsunuz” dedim. Daha cümleyi bitirmeden sakin sakin konuşan muhatabımız birden celallenmeye başladı. “Kazancım haram değil, benim ne zorluklar ile karşılaşarak iş yaptığımı biliyor musunuz? Çektiğim sıkıntıyı bir ben bilirim. Öyle sandığınız gibi değil. Neden haram olsun ki, alın teri ile kazanıyorum” demesin mi. Kaymakam bey araya girdi. Yaptıklarının hukuki anlamda da problemler içerdiğini, resmi mevzuat gereği gerekirse kapatılması için işlem yapabileceğini söyledi. Ancak inzar yoluyla bir netice çıkmayacağını görünce hemen tebşir yoluna çevirdim sözlerimi. Yumuşak sözler ile yaptığı işin yanlış olduğunu, ailesinin çocuklarının böyle bir işte çalışmasını nasıl istemiyorsa başkasının da çalışmasına müsaade etmemesi gerektiğini anlattım. Yumuşak ifadeler üzerine geri adım attı. Rızık endişesi dedi. Ne yapalım, biz de biliyoruz yaptığımız işin yanlışlığını ancak evladu iyal için çabalıyoruz, dedi.
Rızık deyince hemen sözü alıp yüksek bir ses tonu ve net bir ifade ile şöyle dedim; “Sen bu işyerini bugün kapat, Allah’a yemin ederim ki Rezzak olan Allah (azze ve celle) yarın sana yeni bir rızık kapısı açacaktır. Bunu sana Allah’ın bir kulu olarak, O’nun kitabından aktarıyorum.
(Kim, Allah’tan çekinirse/takva sahibi olursa, ona sıkıntıdan bir çıkış imkânı yaratır. Ve onu, hesaplamadığı yerden rızıklandırır ve kim Allah’a dayanırsa o, yeter ona; şüphe yok ki Allah, yapacağı işi yerine getirir, gerçekten de Allah, her şeye bir ölçü, bir miktar tayin etmiştir.) [Talak, 2-3]
Bunun üzerine durdu, derin bir offf çekti. Elini kalbin üzerine koydu ve dilinden şu sözler döküldü; “Eğer burası o dediğine iman etse, vallahi billahi bende hemen şimdi bırakırım bu işi.” Kalbini göstererek “ama burası hazır değil, siz bana müsaade edin. Ben borçlarımı bitireyim, söz kapatacağım bu bataklığı” dedi. Israr ettim tarih konusunda, “ne kadar bir sürede olacak bu” diye sordum. “Hocam bir yıl içinde inşallah” dedi.
Biz artık yapacağımızı yapmıştık. Sönmüş bir ocağı harlamaya çalıştık. Ateş düşmüştü bir kere kalbe, artık sürekli ateşi harlamak ve söndürmemek lazımdı. Biz müsaade isteyip kalktık. Sonraki hafta cuma günü kürsüde vaaz ederken cemaat arasında ziyaretine gittiğimiz gazino sahibi Tamer’i gördüm. Cuma’ya gelmişti, kalb ateşi yanmaya başlamıştı demek ki. Artık her hafta Cuma günleri vaazın müdavimlerindendi. İşyerini de Perşembe akşamı ve Cuma günleri kapatıyordu artık. Kız evladı lisede öğrenci idi ve Mevlid-i Nebi haftası için yapmış olduğumuz bilgi yarışmasında dereceye girmişti. Gazinoda çalışan konsomatris bir kadının kızı da ilçede imam hatip ortaokulunda öğrenci olarak başladı. Annesi kızını “kızım başını örtmeyecek ve zorlamayacaksınız” şartıyla vermişti bize ve bu şekilde kabul ettik. İlçede imam hatip ortaokulunun açılması için 15 öğrenci şartı vardı ve 15 öğrenci bulmak için tek tek evleri gezerek öğrenci kaydı yaptırmıştık.
Bu batakhanelerin beldeye ne kadar zarar verdiğini, bir yıl içinde ilçede yaşanan olayların ulusal haber ajanslarında düşen başlıkları gösteriyordu; “Yerden ot değil ceset fışkırıyor”, “Esrarengiz cinayet”, “bir aile daha yıkıldı” “bir evin bahçesinden 3 esrarengiz ceset çıktı”
Ve Tarih Ekim 2014. Tamer beyle konuşmamızın üzerinden bir yıldan fazla süre geçmişti. Hac dönüşü ziyaretime gelenler var. Merkez camimizin imamı Abdulkerim Hoca heyecanla içeri girerek; “Hocam size müjdeli bir haberim var. Biliyor musunuz, Tamer gazinoyu kapattı.” Hac dönüşü almış olduğum en güzel haberdi bu. Bundan daha güzel bir haber olamazdı. Yarabbi sen nelere kadirsin, bir sene önce kalbe düşen cemre kor olmuş ve kalbi mutmain olmuştu demek ki. Ey kalpleri evirip çeviren Rabbim! Kalplerimizi dinin üzere sabit kıl. Devam etti Abdulkerim hoca; “Hocam gazinoyu tamamen kapatıp ticaret işine girdi. İşleri de iyi hamdolsun” Bir batakhane daha kapanmıştı ya, gayri gözüm arkada ayrılmazdım.
El-Veda derken bu şirin beldeye, gelirken beş olan bataklık sayısının bire inmiş olması ve bir olan Kuran Kursu sayısının beşe çıkmış olmasının mutluluğu ile ayrılıyordum. Bu uğurda çekilen zahmet ve eziyetler ise mutluluğa mutluluk katan hayat cilveleridir.
ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir. [16/Nahl, 125]